Halkların gücü mücadele birliği ve dayanışmasındadır
Kazanmanın tek dayanağı halkların mücadelede birleşmesi ve dayanışmasıdır.
Benzeri yüzlercesinden yalnızca biri olan bu fotoğraf karesi, Yirminci Yüzyıl’ın Ermeni ve Kürt kırımlarını çağrıştırıyor. Ajanslar sınırı geçenlerin sayısını 130 bin diye verdiler. Polis ve jandarma dipçik ve gaz bombalarıyla geçişlere barikat kurmaya çalışıyor. Trajedi, istismar, saldırı ve “şefkat gösterileri” birarada. Dikenli teller, gaz ve dipçik, taş ve direnç, kaçışmalar. Türkiye ‘görsel yayımcılığı’nda ‘daha popüler’ bir başka görüntü var: “Türk koçları” kafa tokuşturuyor ve Başbakan, “Şimdi bayram zamanı!” diye gülücükler dağıtıyor.
Bölgemizi petrol alevlerinde boğmaya; direniş ruhunu kan ve ateşle karartmaya ayarlı hakimiyet politikalarıyla özgürce yaşam ve varolma hakkı için dövüşenlerin direnç ve direnişlerinin canlı halidir görülenler. İlk görüntü, Rojava’da boğulmak istenen ulusal direnişin günümüzün dünyası ve Ortadoğu’sundaki anlamı ve direnişin ruhuyla bağlı. Yeni Şafak gazetesi ve hükümet yazarı Abdülkadir Selvi ise, İkinci görüntünün perde arkasında ise, ‘rehin’ 49 diplomatın “IŞİD için çok ama çok önemli olan isim”leriyle takas edilmiş olmasının yarattığı rahatlama hali! İlkinde zulüm, ikincide “Bayram hali!”
Katliam, trajedi ve bayramı birarada gösteren bu görüntüler, özgür yaşam için ve insanlık adına can bedeli direniş ile ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Türkiye, S. Arabistan ve Katar yöneticilerinin insanlık düşmanı hakimiyet ve yağma politikalarını bir arada resmediyor. IŞİD’i besleyip büyütenler, şimdi, halkları “onun barbarlığından kurtarma”(!) gerekçesiyle techiz olmuş halde, bölgedeki varlıklarını güçlendirmeye çalışıyorlar. Kendi politikalarına uyumsuzluk gösteren kim varsa hizaya getirmeye; uydu olmayı ve işbirliğini reddedenleri etkisizleştirip yok etmeye ayarlı bir politikadır bu. Emperyalizm, ulusal kurtuluş ve özgürlük mücadelesinin düşmanıdır ve bu yeniden test edilmiştir. O, ABD’nin politikalarında somutlandığı üzere, ancak kendi çıkarlarıyla uyumlu olduğunda; pazar ve etki mücadelesinde rakiplerine üstün gelmesine hizmet ettiği oranda halkların “özgürlüğü”yle ilgilidir. ABD ve bölgedeki işbirlikçileri Suriye’deki “IŞİD üsleri”ni vurdukları sırada, İsrail füzeleri de Suriye uçağını düşürdüler. T. Erdoğan, Tampon Bölge oluşturulması için New York’a gitti ve “Koalisyon güçleri”ne dahil olmanın “koşullarını konuştu”!
Kendi kaderini belirleme iradesini Rojava’da fiiliyata geçirmiş Kürtlerin yenilgisi, ABD ve Türk işbirlikçilerini ‘mutlu eder!’ Türk gericiliği için bu, düğün-bayram kutlayacağı bir sonuç olur. Kürt direnişi kanla ezilmekle kalmaz; Suriye’yi düşürme amacı da bir ölçüde karşılık bulur; “Tampon Bölge” için çırpınışı bundandır. Direnen Rojava ve Kobane hattı, Erdoğan-Davutoğlu yönetimindeki Türk politikasına karşı direnişin de hattıdır; ABD ve suç ortakları kurtuluşçu Rojava’nın düşmanlarıdırlar. Trenlerle IŞİD çetelerine savaş malzemesi boşuna taşınmıyor. Suriye hava ve kara sahasının kısıtlanması demek olan “Tampon Bölge” ısrarı, ve katliamdan kurtulmak için sınıra yönelen Kürtlere polis-asker saldırıları, bu politikanın birbirini tamamlayan unsurlarıdır.
IŞİD bu politikanın “ana rahmi”nde boy verdi. Bundandır ki, onu doğurup-besleyen ve “Cihad”a hazırlayan ağa-babalarına karşı mücadele şarttır. Bu çeteyi besleyen ve hala desteklemeye devam edenlerle, onu kendi çıkarları için kullananların, petrol ve toprak için her tür alçaklığı yapmaktan kaçınmadıkları ilk kez görülmüyor. IŞİD’i, “bitirme” açıklamaları, bu vahşet kasırgasından umdukları yararın kapsamıyla dolaysız bağlıdır. Bölgeyi böylesine ‘kan deryası’na çevirenler onlardır. Yalnızca Kürtlerin-Ezidilerin yaşadıkları acı, ölüm ve göçlerin değil, Irak, Libya, Suriye, Afganistan, Lübnan, Filistin, Ukrayna halklarının bugün yaşamakta oldukları her türden acı ve hak yoksunluğu; birbirlerine düşmanlaştırılmaları; ülkelerin tahribi ve kültürel yıkım, emperyalistler ile işbirlikçilerinin eseridir.
Bundandır ki, insanca ve özgür yaşam için tek güvence halkların kendi gücüyle yürütecekleri kurtuluş mücadelesi ve bölgesel-uluslararası dayanışmadır. IŞİD, Kürtlerin, Arapların, Türklerin, Müslüman, Hıristiyan, Süryani tüm halkların düşmanı olduğunu göstermiştir. Onu var edenler, besleyip koruyanlar, silahlandırıp halklara karşı savaşa süren ABD ve Türkiye gericiliği gibi güçler aynı şekilde tüm bu halkların düşmanıdırlar. IŞİD karanlığına karşı savaşın başarısı, bu güçlere karşı mücadeleye dolaysız bağlıdır. Mücadele ise salt cephe savaşlarından ibaret değildir. Türkiye’nin işçi ve emekçileri; kendilerini Türk aydını olarak adlandıranlar, ‘sol-ilerici’ örgüt, parti, çevre ve kişiler şimdi, AKP hükümetinin iki yüzlü entrikalarını püskürtmek, IŞİD çetelerini koruyucu şemsiyesini paramparça etmek için, ülkenin her tarafında grev, gösteri, protesto eylemleriyle ayağa kalkarak, özgürlükçü Kürt direnişine; Irak ve Suriye halklarına destek vermek gibi çok somut bir “iş” ile karşı karşıyalar! Bu hem bir “insanlık görevi”, hem de emperyalist ve işbirlikçi güçlerin halkların kanı üzerinden yağma ve sömürü düzenini sürdürmelerine karşı mücadelenin gereğidir. Böylesi dönemler, bu mücadelede yer alma tutumunun ‘sınavdan geçtiği’ dönemlerdir.
Evrensel'i Takip Et